MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, tarihin, dönüm noktaları, keskin virajları, kritik eşikleri, geleceğe eklemlenmesi beklenen kırılgan bağlantı hatlarının olduğunu söyledi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ve kurtuluş fikri olan Türk milliyetçiliğinin, tarihin kaygan ve kaypak zemininde sağlam ve sağduyulu duruşun adresi olarak varlığını güçlü şekilde ibra ve ibraz etmesinin artık kaçınılmaz aşamaya geldiğini vurgulayan Bahçeli, “Belki bugünden sonra tarihin akışı daha farklı olacaktır. Belki bugünden sonra ülkemin şafağı bir başka sökecektir. Belki bugünden sonra Türkiye’nin prangaları tamamıyla kırılacaktır. Akıl ile duygumuzun mutabakat çemberinde, şuur ile heyecanımızın muhassala ekseninde Türk ve Türkiye Yüzyılı yürüyüşüne hız vermenin zamanıdır.” diye konuştu.
“Bugün kitabın ortasından ve hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak netlikte konuşacağım” diyen Bahçeli, bugünkü konuşmasıyla milli birlik ve kardeşlik duygularının üzerine gerilmek istenen yabancı menşeli örtüyü kaldıracağını dile getirdi. Bahçeli, “Alışıldık söylem kalıplarından az da olsa taşmanın vakti geldiyse, o vakit bu vakittir. Mevcut ve muayyen gerçeklere dayanarak muazzez milletimizin ayak bağlarını kalıcı olarak çözmenin kim bilir belki de ilk adımını atmış olacağım.” değerlendirmesinde bulundu.
Devlet Bahçeli, Türkiye’nin çözemeyeceği, altından kalkamayacağı, üstesinden gelemeyeceği hiçbir sorunun olmadığına, irade gösterilip sırt sırta verilmesi gerektiğine işaret etti.
“Ekonomi yönetimine güveniyoruz”
MHP lideri Bahçeli, Türkiye ekonomisinin şiddetli fırtınayı atlattığını belirterek, ‘Battık, bittik, tükendik, mahvolduk’ diyen felaket tellallarının yüzünün kızardığını söyledi.
Milli gelirin 1,1 trilyon dolar sınırını aştığını kaydeden Bahçeli, “Cari açıkla dış ticaret açığı inişe geçmiştir. Ekonomik büyüme her yıl ortalama yüzde 5’in üzerinde gerçekleşerek Türkiye’nin dinamik ve üretken yönünü teyit etmiştir. İhracatımız 260 milyar doların üzerine çıkmıştır. Küresel ve bölgesel gerilimlere rağmen Türkiye ekonomisi eski teorik şemalara sığmayan, ezbere dayanan şablonlara hapsolmayan bir özellikle sürekli ilerleme, sürekli gelişme halindedir.” diye konuştu.
Bu yılın sekiz ayında işsizlik oranının yüzde 8,5’e gerilemesinin umutları tazelediğini, ekonomiye duyulan güveni tetiklediğini, stagflasyon uyarısı yapanları ters köşeye yatırdığını ifade eden Bahçeli, istihdam sayısının 33 milyona, istihdam oranının da yüzde 50’ye yaklaştığını anlattı. Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dünyada sular durulmazken, Türkiye’nin akılcı, atılgan ve azimli politikalarıyla öne çıkması ve pozitif ayrışması siyasal istikrarı perçinleyecek ekonomik istikrarın bize göre müjdesi olmuştur. Ancak enflasyon ve hayat pahalılığı her insanımızı haklı olarak rahatsız etmektedir. Bu konudaki şikayet ve sızlanmaları ortadan kaldırmak başlıca görevimizdir. Bunun yanı sıra gelir dağılımı adaletsizliği canımızı sıkan bir başka olumsuzluktur. Para, maliye ve gelirler politikasının tam bir uyum halinde devrede olması, mali disipline riayet edilmesi, tasarruf eğiliminin yükselmesi ve yapısal reformların gündemde olması vatandaşlarımızın günlük hayatına, makroekonomik görünüme zamanla çok müspet tesir edecektir. Enflasyonla mücadele kesintisiz sürmektedir ve desteğimiz tamdır. Bu mücadelenin sonunda enflasyon rakamının tek hanelere gerileyeceğine inancım ve itimadım tartışmasızdır.”
MHP olarak bu konuda her katkıyı vermeye, her çalışmayı yapmaya hazır olduklarını belirten Bahçeli, “Cumhurbaşkanlığı Kabinemizin yanındayız. Ekonomi yönetimine güveniyoruz, doğru yolda olduklarını ve doğru politikalarla Türkiye ekonomisinin önüne koyulan takozları teker teker kaldırdıklarını müsterih bir vicdan eşliğinde görüyoruz. Döviz kuru, faiz ve enflasyon kuşatmasını güç birliği yaparak kıracağız. Ekmeği büyüteceğiz, sofralarımızı dolduracağız, dar ve orta gelirli insanlarımızı asla yalnız bırakmayacağız.” ifadelerini kullandı.
Türk ve Türkiye Yüzyılı’nın, aynı zamanda sosyal, ekonomik, hukuki ve siyasal reformlarla pekişeceğini dile getiren Bahçeli, “Her vatandaşımızdan bir bahaneyle 750 lira almak yerine, tüm vatandaşlarımıza artan zenginlikten hakkaniyetli pay veren bir Türkiye’ye ulaşmak hayal değil, ulaşılacak bir hedeftir.” dedi.
“Çocuklara, kadınlara kastedenler esfel-i safilindir”
Devlet Bahçeli, çocuk cinayetlerine dikkati çekerek, Diyarbakır’da Narin Güran’ın, Tekirdağ Malkara’da Sıla bebeğin, İstanbul Fatih ve Eyüpsultan’da İkbal ve Ayşenur’un hayatlarını kaybettiğini hatırlattı.
Çocukların, tüyleri diken diken eden caniliklerin sırayla kurbanı olduğunu belirten Bahçeli, şöyle konuştu:
“Doğru sözlü, düzgün fikirli, temiz vicdanlı, yüce gönüllü, yumuşak huylu, ağırbaşlı, merhamet ve muhabbet ehli milletimizden barbarların çıkması çelişki gibi algılansa da, böylesi defolar, böylesi sapıklar maalesef her toplumun ortak sancısı, ortak şikayetidir. Siyasal ve toplumsal tarih, insan doğasını esas alan iki düşüncenin cepheleşmesini, daha yerinde bir tabirle uzlaşmaz karşıtlığını deşifre etmiştir.
Bunlardan birisi, insanın doğuştan kötü olduğunu iddia etmekle birlikte diğeri insanın iyi veya kötü olmasını içinde bulunduğu şartlara bağlayan düşüncedir. Bizim inancımıza göre insan eşref-i mahlukattır. Buradan anlaşılacağı gibi insan varlıkların ve yaratılmışların en şereflisidir. Bir de esfel-i safilin vardır ki, bu kategoriye girenler cehennemin en aşağı tabakasında olanların sıfatıdır. Bebeklere, çocuklara, kadınlara, masum ve mazlum her insana kastedenler esfel-i safilindir.”
“Hangi ceza yüreklere su serpebilir?”
“Yenidoğan bebekleri, SGK’den günlük 8 bin lira alabilmek için yoğun bakımda tutup ölümlerine neden olan, pasif ötanaziye başvuran, insanın aklına getiremeyeceği, havsalasının alamayacağı, kalbinin kaldıramayacağı yöntemleri kullanarak cinayet işleyen yaratıklar, emin olunuz, sadece sağlık çalışanlarımızın değil insanlığın yüz karalarıdır” diyen Bahçeli, bu kişileri, “tıbbi artık, ölüm ve soygun çetesi, kana susamış katiller güruhu” olarak nitelendirdi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, “Para için bebekleri ölüme mahkum eden, üstelik bunu güle oynaya, karşılıklı mavralarla yapan namussuzlara verilecek hangi ceza vicdanların fırın gibi sıcaklığını soğutabilir? Hangi ceza adaletin tecellisini sağlayabilir? Hangi ceza yüreklere su serpebilir?” sorularını yöneltti.
CİMER’e yapılan bir şikayetle başlayan adli soruşturma sürecinin patlak verip ülke gündemine oturmasının, birbiriyle bağlantılı diğer vahim olayların sırayla gün yüzüne çıkmasının geçiştirilecek bir konu olmadığını vurgulayan Bahçeli, şöyle konuştu:
“Adeta düğmeye basılmışçasına kadınlara, bebeklere, çocuklara yönelik saldırı ve cinayetler furyasının seriye bağlanması, ardından eş zamanlı olarak toplumsal infialin kışkırtılıp bunun da siyasi propaganda aparatı olarak kullanılması başka bir tertibin ihtimalini ister istemez akla getirmektedir. Elbette suçun önlenmesi ve suçluların yakasından tutulması milletimizin en haklı talebidir. Fakat toplumsal dokumuzu sarsacak, devlet, millet uyumunu sakatlayacak, insan hak ve onurunu ayağa düşürecek kahredici olayların zincirleme halinde sosyal ve ulusal medyadan ifşa edilmesi ve bunların da provokasyon iklimini canlı tutması son derece kuşku vericidir.”
“Cumhuriyet Savcımız Yavuz Engin’i gönülden kutluyorum”
Devlet Bahçeli, Sağlık Bakanlığının bu duruma zamanında müdahil olduğunun altını çizerek, görevi suistimal, savsaklama ve kötüye kullanmanın söz konusu olmadığını söyledi. Teftiş mekanizmasının gecikmeksizin çalıştırıldığını dile getiren Bahçeli, şunları kaydetti:
“Adli süreç zamanında işletilmiş, polis ve jandarmamız eş güdüm halinde suçluların peşine düşmüştür. Sağlık Bakanımızın istifasını istemek hangi akla hizmettir? Sağlık alanındaki parlak gelişmeleri karalamak nasıl bir politik angajmanın ürünü, neyin hazırlığı, kimlerin talimat veya tembihidir? Yargıya taşınmış ağır ve vahim bir olayı anında istismar etmek, siyasete pervasızca malzeme yapmak, önüne gelene çamur sıçratmak art niyetlilik, hatta ahlaksızlık değil midir?
Sağlık Bakanımızın istifasını isteyenlerin, orada burada şov yapanların bebeklerin hakkını savunmak veya insan hayatına sahip çıkmak gibi bir dertleri yoktur. Bunların işleri güçleri yalandır, nifaktır, kaldı ki başka bildikleri hiçbir şeyin bulunmadığı da ortadadır. Sağlık Bakanımızı, İstanbul İl Müdürlüğü görevinden itibaren konuyla ilgili sergilemiş olduğu dürüst, ilkeli, tavizsiz ve sağlam duruşundan dolayı tebrik ediyorum. Bebek katillerinin en ağır şekilde cezalandırılmalarını bekliyor; MHP’yi karalayan, ülkücüleri kötüleyen şerefsiz bir suçlunun tehditleri karşısında üstlendiği görevin itibarını sabır, sebat ve cesaretle koruyan Cumhuriyet Savcımız Yavuz Engin’i gönülden kutluyor, tertemiz alnından öpüyor, Allah sayılarını artırsın diyorum.”
Türkiye’nin içine çekilmek istendiği, günbegün tahrik edilen sosyal, ekonomik ve manevi girdaplara karşı azami dikkatli ve uyanık olmanın önemine işaret eden Bahçeli, “Zalim ve zillet bir akıl işbaşındadır. Öz güvenimizi yaralamak, öz değerlerimizi yağmalamak, milli ve manevi dengemizi yıkmak maksadıyla organize ve çok aktörlü bir operasyon süreci derinden derine faaliyet halindedir. Yaşadığımız hiçbir şey tesadüfi değildir. Devletin güvenirliği, hükümetin meşruiyeti, milli ve toplumsal dayanışmanın temeli saldırı altındadır.” diye konuştu.
Bahçeli, Türk-İslam medeniyetinin madde-ruh dengesini yeniden ele alması, kendine dönmesi, iç aleminin hazinelerini keşfetmesi ile milli ve manevi güvenlik duvarlarını güçlendirmesinin acil ve elzem bir ihtiyaç olduğunu da dile getirdi.
Bahçeli, “Öyle bir dönemden geçiyoruz ki bugün doğru sayılan yarın yanlış ilan ediliyor. Bugün güzel diye övülen yarın çirkin diye sövülüyor. Beşeriyet sonsuz dalgalanmalarla sallanıyor, anlam kargaşasıyla sancılanıyor, buna bağlı olarak huzursuzluk ve umutsuzluk salgın hastalık gibi yayılıyor.” ifadesini kullandı.
Devlet Bahçeli, yapılması gerekenin, bağımsız bir zihniyete sahip olarak aklı ve inancı devamlı surette alarmda tutmak, kesintisiz ve kontrolsüz esen değişim rüzgarlarını değişmez değerlere sarılarak engellemek olduğunu söyledi.
Hep aynı yollardan geçerek, hep aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuca ulaşılamayacağını vurgulayan Bahçeli, öncelikle düşünülmesi, fedakarlıkla kilitlenilmesi, çevresinde kenetlenilmesi gereken yüksek değerlerin, Türk milleti, Türk vatanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin beka ve egemenlik hakları olduğunu dile getirdi.
Bu yüksek değerlerden en küçük ödün vermeden, hiçbir pazarlığın ara veya ana konusu haline getirmeden tarihi yolculuğun şevkle sürdürülmesi gerektiğini belirten Bahçeli, “Sönmüş bir medeniyetin fosili değiliz. Bitmiş bir maçın yorumcusu değiliz. Toprak altına itilmiş ve arkeolojik kazıların insafına terk edilmiş sessiz ve nefessiz bir milli varlığın varisleri de değiliz. Bilakis binlerce yıllık tarihimizin engin tecrübesine dayanarak, bundan ilham alarak, dahası Ötüken’de demir dağları hürriyet hedefiyle eriten ecdadımız kadar diriyiz, dirençliyiz ve heyecanlıyız. Var oluşumuzun derin sırrı karşısında hayret ve huşu duyarak, geleceği akıl, vicdan, emniyet ve kardeşlik mihverinde okumanın ve oluşturmanın arzusuyla dolup taşıyoruz.” diye konuştu.
“Etrafımızın yangın yerine döndüğünü hepiniz görüyorsunuz” sözlerini sarf eden Bahçeli, İsrail’in, Hamas’ın eski Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’den sonra onun yerine geçen Yahya Sinvar’ı da katlettiğini, siyonist barbarlığın, suikast halkalarına bir yenisini daha eklediğini hatırlattı.
Bahçeli, iki gün önce, İsrail vandallığının, Gazze’nin Meşru Beyt Lahiya bölgesinde aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 87 kişiyi öldürdüğünü anımsatarak, Lübnan havadan ve karadan abluka altında can çekişirken yine bedel ödeyenin, can verenin, kanı dökülenin masum sivil halktan başkası olmadığını vurguladı.
“Güven, barış, istikrar ve huzur coğrafyası olmalıdır”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Lübnan’da yaşayan Türkmenlere kapıların açık olduğunu duyurmasının, bu kapsamda irade göstermesinin, soydaşlık hukukunun takdir edilecek bir tezahürü olduğunun altını çizen Bahçeli, şöyle devam etti:
“Bundan rahatsız olanların, eleştiri çıtasını yükseltenlerin, ‘yeni göç dalgası geliyor’ diyerek yaygara koparanların, Türk’ün Türk’ten başka dostunun ve sığınacağı bir sıcak kucağın olmayacağını bilmelerini elbette beklemiyoruz. Ancak asgari seviyede insan olmalarını, saygı göstermelerini, empati yapmalarını, hoşgörülü ve vicdanlı davranmalarını beklemenin de en doğal hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Türk, Türk’e yardır, candır, kandır, gardaştır, yurttur, yuvadır, sonuna kadar emanettir. Bir zamanlar hakimiyetimiz altındaki mücavir topraklara kafileler halinde gidip yerleşen, oraları Türklük ve İslamlıkla ilmik ilmik dokuyan ecdadımızın bugünkü torunlarına ihtiyaç olduğunda kapılarımızı açmak, gönlümüzü açmak, sofralarımızı açmak milli ve tarihi bir vefanın şaşmaz gereğidir. Türk milleti, hem bekleyen hem beklenen hem de belaları defeden kudret timsalidir. Kaos ve krizlerin giderek kökleştiği, savaş ve çatışmaların sürekli ilerleyiş kaydettiği bir dönemde Anadolu, güven, barış, istikrar ve huzur coğrafyası olmalıdır.”
“Türkiye’de güven bunalımı yoktur”
Sonsuza kadar var olmanın çaresinin ve çözümünün de ancak böyle sağlanacağına işaret eden Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Güneyimiz yanarken kuzeyimiz toz duman içindedir. Doğumuz sıkıntılarla yoğrulmuşken batımızda karanlık oyunlar planlanmaktadır. İç ve dış işgal cephesi, gemi azıya almıştır.
Objektif ve ahlaki yorumları kendisinden duymak istediğimiz, ne var ki hep aksi istikamete kürek çeken ve şuuru kapanmış halde bulunan bir siyaset bilimci, güven bunalımının yavaş yavaş kök saldığını, bunun tek çözümünün hızlı bir erken seçim olduğunu, güvenilecek bir iktidarın kurulması gerektiğini zırvalayarak bunca sorunun ortasında iç işgal cephesine hizmetkarlık yapmaktan kaçınmamış ve utanmamıştır. Türkiye’de güven bunalımı yoktur, buna karşılık bunayan ve Türkiye’ye cephe alan bulaşık tipler vardır, alayının hüviyetleri ise bellidir, bilinmektedir. Seçimler zamanında yapılacaktır ve herkes siyasi hesabını buna muvafık yapmak durumundadır.”
Devlet Bahçeli, “20 Ekim 2024’te İstanbul 1 Nolu Baro Başkanlığı seçimlerinde İstiklal Marşı’nı hazmedemeyenlerin ortalıkta cirit atmasının, KHK ile ihraç edilmiş, ne idiği belirsiz eski bir CHP milletvekilinin başkan seçilmesinin ve yaptığı konuşmasında Anayasa’nın ilk dört maddesine olumlu manada dokunmayı telaffuz etmesinin, skandal olmasının ötesinde yeni bir tuzağın kurulduğunu gösterdiğini” kaydetti. Bahçeli, “İçi dışı fitne-fesat kumkumasına dönen bu zatın, Anayasa’nın ilk dört maddesine olumlu veya olumsuz nasıl dokunulacağını açıklaması, böyle bir teşebbüs halinde nelerin yaşanıp yaşanmayacağını akıl, izan ve kokuşmuş ideolojik süzgecinden geçirmesi hassaten ikaz ve tavsiyemizdir.” ifadesini kullandı.
“Arpa ufalanır aş oldum sanır. Çer-çöp havalanır kuş oldum sanır. Cahile meydanı boş bırakırsan, ayaklar kendini baş oldum sanır” dizelerini okuyan Bahçeli, şunları söyledi:
“Uyarıyorum, baş olan ayaklar tek dursun, akıllı olsun, ayranımızı kabartmasın, asabımızı bozmasın, milletin sabrını yanlışa yormasın, bayramlık ağzımızı da daha fazla açtırmasın. Yapılan hiçbir ihanet, hiçbir kötülük kimsenin yanına kalmaz, yarına da bırakılmaz. FETÖ elebaşına bile dünya kalmadı, kendi topraklarında, casusluk eğitimi aldığı ülkesinde Allah’a hesap vermek üzere öldü gitti. Dileğim, Allah’ın azabıyla kahrolması, hıyanetini, müşrik ve münafık emellere hizmetinin bedellerini tek tek ödemesi, cehennemde ebediyyen yanmasıdır. Bu teröristin, Türkiye’de gömüleceği bir toprak yoktur. Nerede Türkiye düşmanlığı yapmışsa orada çürüyüp gitmelidir. Kulun hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır. O hesabı soracak Türkiye sevdalısı yüreklerdir. Allah ihmal etmez, sadece imhal eder, yani mühlet tanır.”
“Bu ülkede yaşayan hiçbir Kürt kardeşim sorun olarak gösterilemez”
Konuşmasında, DEM Parti milletvekilleriyle el sıkışması sonrası yaşanan tartışmalara da değinen Bahçeli, şu görüşleri paylaştı:
“DEM’e uzattığım el günlerdir konuşuluyor, günlerdir tartışılıyor. Dedikodu borsası rekorlar kırıyor. Önüne gelen kendi mizaç ve meşrebine göre değerlendirme yapıyor. Son iki haftadır görüş ve düşüncelerimi berrak ölçüde açıklayıp samimi niyetimi paylaşmış olsam da birileri yine rahat durmuyor, ısrarla samanlıkta iğne arayışına, karanlıktan aydınlığa taş fırlatmaya kalkışıyor. ‘Sözlerimin altı doldurulmalıdır’ diyenlerden tutun da ‘yeni bir çözüm sürecinin pişirildiğini” iddia edenlere kadar pek çok iddia ve ifade malumlarınız olacağı üzere gündeme gelmiştir.
Bir eski Meclis Başkanı, işgüzarlık ve işportacılık mantığını siyaset zannederek kafasının içinde ne kadar kir pas varsa ortaya dökmüştür. ‘Adına isterseniz kuşkonmaz deyin, yeni bir sürece ihtiyacımız var’ sözleriyle boşa sallayıp nasıl dolu tutarım hevesine kapılmıştır. Türkiye’nin yeni bir çözüm sürecine değil, ortak aklı çalıştırmaya, dürüst ve samimi adımlara, dış dayatmalara kapalı durmaya, bin yıllık kardeşliği daha da kuvvetlendirmeye ihtiyacı vardır ve olmalıdır.”
Türkiye’nin sorununun Kürtler değil, bölücü terör örgütü olduğunu belirten Bahçeli, “Tek tek Kürt kardeşlerimin sorununu çözmek elbette mecburidir ama kolektif kimlik ve etnik temelde bir çözüme atıf yapmak vahim bir tehlikedir. Bu ülkede yaşayan hiçbir Kürt kardeşim sorun olarak gösterilemez. Kürt sorunu var demek, Kürtleri sorun gören sahte yüzlerin, yalan sözlerin, yıkım bekleyenlerin, küresel emperyalizme piyonluk yapanların ortak propagandasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, asimilasyon politikasına hiçbir zaman teşne olmamış, tenezzül etmemiş, prim vermemiştir.” dedi.
“Terör başka, siyaset başkadır”
Bahçeli, bölücü terör sorununun, Türkiye’ye çok zaman, kaynak, insan ve enerji kaybettirdiğine dikkati çekerek, “Terörle mücadeleye harcanan devasa kaynaklar, Doğu ve Güneydoğu’nun sosyal ve ekonomik kalkınmasına ayrılmış olsaydı, bölgenin nasıl yıldız gibi parlayacağını, işsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğinin nasıl ortadan kalkacağını vatansever her insanımız tasdik edecektir.” diye konuştu.
Terörün bitmesi halinde Diyarbakır’ın, Şırnak’ın, Hakkari’nin, Mardin’in, Batman’ın, Ağrı’nın, Van’ın ve diğer vilayetlerin başına talih kuşunun konmasının, bölge insanının derin bir nefes almasının mutlak bir akıbet olduğunu vurgulayan Bahçeli, “Terör başka, siyaset başkadır. İkisi arasına kalın bir çizgi çekilmeden, duvar örülmeden, silah dışlanmadan, en başta Kürt kardeşlerimiz olmak üzere, Türk vatandaşları layık olduğu insani gelişmişlik düzeyine, refah, huzur ve güvenlik mertebesine çok zor ulaşacaktır.” sözlerini sarf etti.
Terörizmin hesaplı ve sistemli şiddet anlamına geldiğini, terör saldırılarında psikolojik sonuçların fiziksel hedeflerden daha önemli olduğunu belirten Bahçeli, terörist için şiddetin bir amaç değil, araç, toplumu ve mücadele ruhunu yıldırmanın, korkutmanın, dehşete düşürmenin yegane öncelik olduğunu aktardı.
“Terörle hiçbir yere varılmaz, varılamaz, varılamayacaktır”
MHP Genel Başkanı Bahçeli, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bugüne kadar terör ve terörizmle mücadelede elde edilen ortak tecrübeleri şu şekilde sıralamamız mümkündür. Tek başına silahlı mücadelenin hemen hiçbir zaman terörü sona erdiremeyeceği gibi terörün silahsız çözümü de asla yoktur. Esasen hiçbir taviz, hiçbir geri adım teröristi doyurmayacak, tatmin etmeyecektir.
Gerçek dünya ile teröristin kanlı hayatı arasında çok ciddi farklar vardır. Teröristin yaşadıkları ve kabulleriyle gerçek olaylar ve olgular arasındaki çelişkiler somutlaştıkça teröristin direnci kırılacak ve silahtan uzaklaşacaktır.
Terör örgütünün inancını değiştirme çabası boşunadır. Ancak tek tek teröristler üzerinde tesirli olmak, ihanetin sonunun olmadığını meşru vasıtalarla anlatmak ve açıklamak örgütteki çözülmeyi hızlandıracaktır.
Meselenin can alıcı noktası şudur. Terör örgütünün taleplerini kabul etmek tehdide boyun eğmek demektir. Üstelik yeni saldırıları kışkırtmaktan başka bir netice de vermeyecektir. Ancak silah ve şiddet karşısında toplumun boyun eğdiğini göstermek ne kadar yanlış ise terörü yaratan ortamın iyileştirilmesi amacıyla demokratik adımları atmaktan imtina edilmesi o ölçüde hatalıdır. Medyanın tavrı ve tutumu da çok önemlidir. Terör eylemlerinin, teröristlerin bir başarısı ya da toplum açısından bir panik havası şeklinde sunulması, bölücü örgütün değirmenine su taşımakla eş anlamlıdır. Teröristin moralini bozan ve direncini azaltan iki faktörden birisi, temel iddialarına yönelik kuşkular duymaya başlaması, diğeri de silahlı eylemlerin başarısızlığa mahkum olduğuna ikna edilmesidir. Bölücü terör örgütü PKK’nın silahlı eylemleri başarısızlığa mahkumdur. Terörle hiçbir yere varılmaz, varılamaz, varılamayacaktır. Türkiye, bölücü teröre asla rıza göstermeyecek, müzakere ve mütareke dayatmaları işe yaramayacaktır. Bir yanda terörle amansız mücadele ederken, diğer yanda demokratik reformların, sosyal ve ekonomik düzenlemelerin yapılması akla en yatkın seçenektir. Kürt kardeşlerimizle terör örgütü arasında hiçbir ortak taraf yoktur.”
“Elimizi taşın altına koymaya, gövdemizi koymaya varız ve buradayız”
Bahçeli, 6 Haziran 2011’de Diyarbakır mitinginde, “Washington’daki sizi benden daha fazla sevemez. Brüksel’dekiler sizi benden daha çok anlayamaz. Erbil’deki peşmerge sizi benden daha çok sahiplenemez” dediğini hatırlatarak, şunları kaydetti:
“Terörün belini kırmak her şart ve durumda görevimizdir. Terör eylemlerine ön şartsız derhal son verilmesi, bütün teröristlerin silahlarıyla dağdan inip Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne teslim olması, Türk adaletinin vereceği hükme razı olarak cezalarını çekmeleri, terör örgütü için tek çıkıştır. Ne ABD ne AB ne Irak ne Suriye ne de bir başka ülkeyle birlikte içimizdeki bazı mihrakların, Kürt kardeşlerimizin sözcüsü ve vasisi olması asla, kata imkansızdır.
Birinci hüküm cümlem şudur. TBMM’de her meselenin ele alınıp milli ve müşterek akılla çözümü mümkün ve hatta mecburidir. Eğer terörsüz bir siyaset, terörsüz bir ülke, terörsüz bir gelecek hususunda herkes ittifak halindeyse o halde değil elimizi taşın altına koymaya, gövdemizi koymaya varız ve buradayız.”
Devlet Bahçeli, geçen haftaki grup konuşmasındaki “Türkiye’ye getirilirken, ‘her türlü hizmete hazırım’ diyen teröristbaşı, buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” sözlerini anımsatarak, şunları söyledi:
“Bu çağrımın iç yüzünü henüz anlamayan, anlasa bile işine gelmediğinden saptırmaya çalışanlar çok sayıdadır. Türk ve Türkiye Yüzyılı’nda terörü sıfırlamak, milli birlik ve beraberliği çelikleştirmek amacına matuf ikinci hüküm cümlem şöyledir. ‘Teröristbaşı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz’ diyenlere de sesleniyorum, şayet teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, ‘umut hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne de Edirne, adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız, vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız. Türkiye ve Türk milleti için her fedakarlığı yapmaya, her çileye katlanmaya, lazım gelen her adımı atmaya kararlıyız, inançlıyız, tarih huzurunda diyorum ki yeminliyiz. ‘Yeni Yüzyıl, Yeni Hayat, Yeni Türkiye’ temelinde bagajları boşaltalım ve milli ülküleri hep birlikte yakalayalım.
Üçüncü hüküm cümlem de şu şekildedir. Diyarbakır annelerinin sessiz çığlığı duyulmalı, evlatlarıyla buluşmaları sağlanmalı, hepsinin yüzü güldürülmeli, sorunun kaynağı olanlar harekete geçmelidir.
Bilinmelidir ki uzattığım elin bir mesajı da budur. Terör yöntemleriyle herhangi bir yakın veya uzak hedefe ulaşıldığı bugüne kadar görülmüş, duyulmuş şey değildir. Barışçıl yollar varken teröre müracaat melanettir, ihanettir, cinayettir, canavarlıktır. Türk milleti bölücü terörle yaşamaya mecbur değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bölücü terör örgütünü emelleriyle birlikte imha etmeye muktedirdir. Kürt kardeşlerim, gelin bir olalım, beraber olalım, aramıza girmek isteyenleri, bozgunculuk yapanları tarihin çöplüğüne gönderelim. İmanımız bir, kıblemiz bir, irademiz bir, bayrağımız bir, milletimiz bir, devletimiz bir, anımız bir, acımız bir, geleceğimiz bir, biz hep birlikte Türk milletiyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin 101. yıl dönümünde milli kucaklaşmayla yeni yüzyılın destanını el ele yazalım; ayrılmamızı, bölünmemizi, parçalanmamızı bekleyenleri mahv-ı perişan edelim. Kökünü kurutamayacağımız bir sorun yoktur. Çaresizlik içinde kıvranacağımız bir konu da yoktur.
Dünya siyasetini, Filistin davasında bir araya getirme mücadelesi veren Türkiye’nin, 154 partiyle kutuplaşması, kendi içinde yarılması, birbirine girmek için pozisyon alması doğru değildir, ahlaki değildir, makul değildir, makus talihimiz Allah’ın izniyle ters dönecektir. CHP Genel Başkanı istediği kadar sağa sola gitsin, orayı burayı ziyaret etsin, gömleğinin ilk düğmesini yanlış iliklemesinden, bastığı ve baktığı siyasi zemin kırık olduğundan dolayı yanlışa düşmesi ve hayal kırıklığı yaşaması kaçınılmazdır.”
GÜNDEM
6 gün önceGÜNDEM
8 gün önceGÜNDEM
11 gün önceYAŞAM
19 gün önceYAŞAM
19 gün önceYAŞAM
19 gün önceYAŞAM
21 gün önce